“En iyi yol bildiğin yoldur”. Herhalde araba kullanmayı öğrendiğim süreçte bu cümleyi defalarca duydum ve kendime de defalarca söyledim. Her gün gittiğiniz bir yolda çukurları, dönemeçleri, ışıkları ve araçların tehlikeli çıkışlar yaptıkları noktaları bilirsiniz ve ona göre önleminizi alırsınız. Elbette nereye, nasıl gideceğini, yolda nelerle karşılaşacağını biliyor olmak insana güvende olduğu hissini veriyor. Ama her zaman aynı yoldan gidip güvenli olanı seçersek de yeni bir yol öğrenemeyeceğimiz muhakkak.. Peki ya farklı yollardan gitmemiz ve güvenli bildiğimiz yoldan sapmamız gerekirse? “Güvenlik” her zaman en iyi bildiğimizi tercih ederek zorluklardan uzak durmakla mı sağlanır yoksa zorlu durumlarla karşılaştığımızda onları çözebilecek araçlara sahip olmakla mı? Bu yazıda cevabım ikincisinden yana olacak ve niçin yaratıcı kaslarımızı geliştirmenin bir dil ve konuşma terapistini muhteşem bir süper güçle (özgüvenle) donatacağını tartışacağım.
Dil ve konuşma terapisinde (bundan sonra kısaca DKT diyeceğim) bir kişiyi değerlendirdikten sonra terapi planı yapma süreci başlar. Bireyin ihtiyaçlarını belirledikten sonra hedefleri oluşturmak ve hedefler doğrultusunda uygun terapi tekniklerini ve etkinlikleri belirlemek gerekir. İşin en zorlayıcı ve belki de en keyifli yeri etkinlik planlama kısmıdır. Öte yandan biz terapistlere, hele de mesleğin başındaki genç terapistlere belli bir protokolü olan, şaşmaz kuralları olan terapi programları rahatlatıcı gelir (Örneğin son derece yapılandırılmış bir programı olan Lee Silverman Ses Terapisi programı). Terapinin toplam süresi, seans süresi, seanslarda izlenecek bütün basamaklar, kullanılacak materyaller, etkinlikler, alternatif etkinlikler… hepsini ayrı ayrı düşünmek, karar vermek gerekir. Üstelik bütün bozukluklar için yapılandırılmış terapi programları olmadığı gibi her danışanımız da bu yapılandırılmış programlardan yarar sağlamaz. “X hastasına Y yapılması gerekir” gibi kalıplar duymayı arasak da hayat çoğunlukla ders kitaplarındaki gibi değildir ve dil ve konuşma terapisi gibi henüz gelişmekte olan bir alanda da hastalıklara birebir uyan reçeteler yoktur. Bu durumda bildiğimiz yollardan çıkmamız, yolda karşımıza çıkan zorlayıcı durumlar için de çözüm üretmemiz gerekir. Bulduğumuz yaratıcı çözümlerle insanlara yardımcı oluruz ve aslında bir terapist olarak özgüvenimizi inşa ederiz.
Kekemelik alanında çalışan Philip Schneider (2001) “Creativity and Fluency” (Yaratıcılık ve Akıcılık*) başlıklı yazısında akıcılık terapisinde yaratıcılığı şu şekilde tanımlıyor:
“Klinik süreçte yaratıcılık klinisyenin pozitif değişim için sonsuz sayıdaki potansiyelin farkında olan bir vizyoner olabilme becerisidir. Her insanın engelleri aşarken düşünce, his ve davranışları yeniden şekillendirebileceğine inanmamız lazım. Önce işin sonunu hayal eder sonra da onu yerine getirebilmek için çalışırız. Önümüzde uzanan yolun veya gereken zamanın hiçbir garantisi olmadan işe “balıklama atlarız”.
Schneider’ın yazısının odağında “değişime olan inanç” var. Çoğunlukla terapist olarak değişime inanmaktan, değişimin her zaman mümkün olduğuna kendimiz inandığımız kadar danışanlarımızı da inandırmamız gerektiğinden bahsediyor. Değişime inanma kısmını terapistin veya danışanın içsel (kendisinden kaynaklı) engeli olarak düşünüyorum ve kesinlikle yaratıcı düşünme süreçlerini baltalayabilecek veya güçlendirebilecek bir unsur olduğuna inanıyorum. Ancak yaratıcılığı her ne kadar büyülü, ilahi, anlaşılmaz bir şeymiş gibi görme eğilimimiz olsa da ben yaratıcılığa biraz daha teknik ve teknik olması nedeniyle de öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir beceri olarak yaklaşmak istiyorum. DKT alanında yaratıcılık dediğimizde ne anlıyoruz ve nasıl süreçlerden bahsediyoruz biraz daha derine inelim.
DKT’de yaratıcılık nedir?
Dil ve konuşma terapisi iki insan arasında bazen başka hiçbir araca ihtiyaç duymadan gerçekleştirilebilir. Bazen de bir dil basacağı veya pipet kadar basit bir araç yeterli olabilir. Her ne olursa olsun burada esas olan klinisyenin neye ihtiyaç duyduğunu bilmesi ve elinde mevcut olanlardan yola çıkarak yaratıcılığını kullanabilmesidir. Dil ve konuşma terapisinde terapist kendi yaratıcılığını keşfettikçe danışanın ve bazen de danışanın ailesinin yaratıcılığını bulmasında yardım olacaktır.
Her durum veya her hedef için ayrı ayrı materyalimizin olması ne kadar imkansızsa yaratıcı kaslarımızı çalıştırıp elimizin altına olanları farklı hedeflere uygun kullanabilmenin o kadar mümkün olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar gördüğüm en iyi özel eğitim öğretmenleri ve en iyi dil ve konuşma terapistleri bin farklı materyali olan kişiler değil ellerindeki materyali bin farklı şekilde kullanabilenlerdi. Peki bu terapistler bu farklı işlevleri aniden mi keşfediyorlardı yoksa üstüne zaman harcayıp çalışarak mı keşifte bulunuyorlardı? Genelde, yaratıcılık deyince aklımıza sanattaki yaratıcılık gelir ve sanatçıların bir anda şimşek gibi çakan bir ilhamla bir çırpıda sanat eseri ürettiğini düşünürüz ama sanat eserlerinin arkasındaki yıllar süren eğitimi, çabayı, atölyelerde geçirilen saatleri pek düşünmeyiz.
DKT açısından da yaratıcılık bazen terapi seansı içerisinde ani kararlar almamız gereken zamanlarda şimşek gibi çakarak kendini gösterebilir ama çoğunlukla hedeflerimizi gerçekleştiremediğimiz bir seansın ardından hazırlık yaparken ortaya çıkar. Her ikisi de bir klinisyen için çok değerli ve her ikisine de ihtiyacımız var.
Hızlı hareket etmek: Kafanızın ardında dişlilerin tıkır tıkır döndüğü zamanlar
Özellikle çocuklarla çalışırken farklı ihtimallere hazırlıklı olmanız ve bazen seansta ani kararlar vermeniz gerekir. Planladığınız etkinlik çocuğun ilgisini çekmeyebilir, geçmek istediğiniz basamağın birkaç basamak gerisine geri dönmeniz veya aynı seansta birkaç basamak ilerisine ilerlemeniz gerekebilir, … vs. Çocuklarla çalışırken hızlı hareket etmeniz gerektiğinde yaratıcılığınızı ortaya çıkarmak için tek bir şey önerecek olsam bu “Çocuğun liderliğini takip edin.” demek olur. Biz dil ve konuşma terapistleri bu sloganı etkileşim temelli müdahalelerden oldukça iyi biliyoruz. Ancak çocuğun liderliğini takip etmek yalnızca etkileşim temelli müdahalelerde veya iletişim becerilerinde geriliği olan çocuklar için geçerli bir kural değildir. Konuşma sesi bozukluğunda, kekemelikte, ses bozukluklarında... DKT’nin her alanında çıkmaza düştüğünüzde kendinize “çocuğun şu anda duyusal veya duygusal ihtiyacı nedir?” diye sorun, dikkatini neye verdiğini keşfedin, onun ilgilendiği şeye yönelerek siz de onunla ilgilenin ve terapi hedefinizi onun ilgilendiği şeyle birleştirmeye çalışın. Özel eğitimde çalıştığım dönemde anasınıfına giden işitme engelli bir öğrencimle /z/ sesinin izole üretimine çalışıyorduk. Hedefim tutarlı olarak /z/ sesi üretimi sağlamaktı. Kağıtlara /z/ için arı ve /s/ için yılan resimleri çizerek aralarındaki fonolojik karşıtlık üzerine çalışmayı planlamıştım. Ama öğrencimin ilgisini daha çok masadaki boya kalemleri çekmişti. Genelde odaklanmakta hiç sorun yaşamayan, dikkatini sürdürebilen bir öğrenciydi ve aralarda da onun çok sevdiği boyama etkinliğini yapardık. Ama bu seansta dikkatini boyama kalemlerinden almakta zorlanıyordu. “Bu kalemler roketmiş” diyerek kalemleri havada uçurmaya başladı. Ben de bir iki kere, hadi derse dönelim, desem de başarılı olamadığımı gördüm ve bir an için ben de elime bir kalem alıp “zzzzzzzz” diyerek uçurmaya başladım. Birkaç dakika içerisinde ikimiz birlikte roketlerimizi uçuruyorduk. Sssss diyen roketler “motorları bozulduğu için” yere düşüyor, ardı ardına ateşlenen roketler çılgın zzzzzz sesleriyle havada taklalar atıyorlardı. Tabii ki benim akıllı bıdığım ona /z/ dedirtmek istediğimi anlamıştı ama onun oynamak istediği şeyle oynamaya (bana göre çalışmaya) devam ettiğimiz süre boyunca, üstelik benim de onunla birlikte keyif aldığımı gördüğü için ona öğretmeme “izin verdi”. Seans sonunda ben özgüveni bir parça artmış bir terapisttim, o da artık /z/ sesini izole olarak tutarlı üretebilen, hem de roketleri birinci gelmiş mutlu bir çocuk.
Planlayarak hareket etmek: Uzun uzun çağırmak gereken yaratıcılık perileri
Tabii ki her zaman ani çözümler üretemeyiz. Bazı sorunların çözümü için çok daha fazla zaman ve emek harcamamız gerekir. Yaratıcı problem çözme süreçleri olan bilinen süreçler bizim alanımızda da yol gösterici olabilir. Nedir bu yaratıcı problem çözme süreçleri?
Vehar, Firestien ve Miller’ın yaratıcı problem çözme süreçleri için önerdiği Düz Dil Modelinin (Plain Language Model) 3 temel basamağı vardır.
Bu modeli dil ve konuşma terapisine uyarlayalım.
1. Zorluğu keşfet
Bu basamakta yazarların önerdiği şey odaklanacağımız problemi seçmek ve bununla ilgili elimizden geldiğince veri toplamak. Bana göre bu basamağı DKT alanı için dört ayrı parçaya bölebiliriz:
1. Karşılaştığın güçlüğün hangi terapi hedefiyle ilişkili olduğunu belirle
2. İlgili literatürü tara
3. Akran danışmanlığı al
4. Uzman danışmanlığı al
Problemi tespit ettikten sonra literatür taraması kısmı tamamen kendimiz ve bilgisayar eşliğinde yapılabilecek bir basamak. Çevrenizdeki üniversitelerin kütüphanelerine giderek mevcut kitaplardan ve kütüphanenin abone olduğu veri tabanlarından (Pubmed, Web of Science, vb.) faydalanabilirsiniz. Sonrasında belki de çoktan kurmuş olduğunuz lokal ağ içerisinde diğer uzmanlara danışın. Eğer böyle bir ağınız yoksa muhakkak edinin. Sizin gibi terapistlerden, sizinle ilişkili başka alanlarda çalışan hekim, öğretmen ve diğer sağlık çalışanlarından oluşan bir ağ kurun. Birbirinize mesleki destek sağlamanın ne kadar rahatlatıcı olduğunu göreceksiniz. Eğer bu basamaklarda hala “Evreka!” demediyseniz bu konuda uzmanlaşan bir terapiste veya akademisyene danışın. Belli bir konuda uzmanlaşan kişinin deneyimi sizden çok daha fazla olacaktır ve sizin yüzleştiğiniz sorunla çoktan karşılaşmış ve bir çözüm yolu üretmiş olma ihtimali yüksektir. Aslında zaten deneyim dediğimiz bin tane problemle karşılaşıp onlar için biriktirdiğimiz çözüm yollarından başka nedir ki?
2. Fikir üret
Artık toplanan bütün bu bilgilere eleştirel bir gözle bakıp elek üstünde kalanları ayıklama vakti. Her durum biricik ve kendine özel olduğu için karar verme süreci burada çok kritiktir. Literatürdeki bulgular benim danışanımın yaşı, cinsiyeti, şikayetleriyle uyumlu mu? Akranlarımın ve uzmanların önerdiği çözüm yolları benim koşullarıma ve danışanımın bireysel özelliklerine uygun mu? Bu soruları sorup yanıtladıktan, en iyi çözümü seçtikten artık harekete geçmeye hazırız.
3. Harekete geç
Burada harekete geçme süreci bizim için çözümü uygula, değerlendir, gerekli modifikasyonları yap, tekrar uygula, gerekiyorsa problemi yeniden tanımlamak üzere başa dön şeklinde bir dizi farklı parçadan oluşmaktadır. DKT alanında her seans bir değerlendirmedir ve değerlendirmenin kendisi bile bazen terapötik değişimi ateşleyen bir basamaktır.
Yaratıcılık esneklik ister
Son olarak yaratıcılığın esneklik istediğini vurgulamak istiyorum. Eğer terapide yaratıcı olmak istiyorsak tek bir şeye odaklanma ve onu oldurmaya çalışma katılığından kurtulmalıyız. Ancak burada anlatmaya çalıştığım şey kanıta dayalı yöntemleri es geçmek veya arzumuza göre eğip bükmek kesinlikle değil. Terapide savruk değil esnek biçimde davranabilmek için iyi bilgi birikimine sahip olmayı ve güncel gelişmeleri takip etmeyi şart olarak görüyorum. Yaptığımız şeylerin altında yatan rasyoneli, bilimsel temelleri daha iyi anladıkça, kanıta dayalı uygulamalara hakimiyetimizi arttırdıkça, yapmamız gerektiğini bildiğimiz şeyi yapmaktan bizi alıkoyan içsel engellerimizi (kaygı, şüphe, tükenmişlik, vb.) aşabildikçe sağlıklı bir esnekliğe kavuşacağız.
Dinamik, özgüvenli, mesleğinden tatminkâr terapistler olmak (ve akademisyenler açısından böyle terapistler yetiştirmek) istiyorsak sorunlar karşısında çaresizliğe düşen terapistler değil içsel ve dışsal kaynaklarını iyi kullanarak yaratıcı çözümler üretebilen terapistler olmamız (ve yetiştirmemiz) gerekiyor. Karşılaştığı sorunları çözebilen terapistlerin özgüveni gelişir ve altı boş bir “Her şeyi yaparım!” inancından ziyade ayaklarının altında sağlam, sağlam olduğu kadar da “güvenli” bir zemin oluşur. Terapistin özgüveninin artması ancak bu gibi süreçleri işletebileceğine dair inanca sahip olması ve deneyim kazanmasıyla sağlanabilir. Bu süreçlerin işleyebilmesi de lokal veya ulusal düzeyde mesleki ağların güçlü olmasıyla ve yaşadığımız ortamın olanaklarıyla (kütüphaneye, internete, sağlık ekipmanlarına erişim) ilişkilidir.
*Akıcılık sözcüğü dil ve konuşma terapisinde konuşmanın hızı, ritmi; konuşma seslerinin, hecelerin ve sözcüklerin kesintiye uğramadan üretilebilmesi anlamında konuşmanın akıcılığını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Kekemelik ve Hızlı-Bozuk Konuşma akıcılık bozuklukları şemsiyesinin altında yer alır (Amerikan Dil Konuşma ve İşitme Birliği [ASHA], n.d.).
Bu yazı ilk olarak Öğretmen Ağı'nın Medium sayfasında yayınlanmıştır. Aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. Ayrıca bu yazı Öğretmen Ağı'nın 2021 yılında düzenlediği Yaratıcı Özgüven Festivali'nin İlham Arşivi'nde yer almaktadır.
https://ogretmenagi.medium.com/yarat%C4%B1c%C4%B1-ve-%C3%B6zg%C3%BCvenli-terapist-dil-ve-konu%C5%9Fma-terapisinde-yarat%C4%B1c%C4%B1-%C3%A7%C3%B6z%C3%BCmler-%C3%BCretmek-868ae6bc1f72
Kaynaklar
Amerikan Dil Konuşma ve İşitme Birliği (n.d.). Fluency Disorders (Practice Portal).11.02.2021 tarihinde www.asha.org/practice-portal/clinical-topics/fluency-disorders/ sitesinden alınmıştır.
Schneider, P. (2001). Creativity and Fluency Therapy. Perspectives on Fluency and Fluency Disorders, 11(1), 13-14. doi:doi:10.1044/ffd11.1.13
Comentarios