Herkese merhaba!
16 Nisan Dünya Ses Günü yaklaşırken sizlerle bugün Spazmodik Disfoni ile ilişkili bir kısa film paylaşmak istiyorum.
Cookie kısa filmi geçtiğimiz günlerde dil ve konuşma terapistleri arasında da çok paylaşıldı. Eğer karşılaşmadıysanız kısa filmin konusu konusu spazmodik disfonili bir kadının çocukluğundan beri hayali olan oyunculuğun peşinden gitmesi. Filmi Youtube’daki Omeleto hesabında arayarak veya doğrudan aşağıdan izleyebilirsiniz.
Bundan sonrasında film hakkında spoilerlar olabilir, o yüzden dilerseniz önce 13 dakikalık filmi izleyin. O kadar etkileyici ki bittiğinde sonrasını çok merak edeceksiniz =)
Filmi yazan ve yöneten kişi Amerikalı komedyen, oyuncu ve yazar Shane Hartline. Kendisi de 5 yaşından beri spazmodik disfoni ile yaşıyor. Her zaman bir oyuncu olmayı istemiş ve şu anda da profesyonel olarak oyunculuk yapıyor. Verdiği bir röportajda şöyle söylüyor:
“Oyunculukta aracınız SESinizdir. Özgürce konuşmalarını engelleyen bu duruma sahip pek çok kimse oyunculuk kariyerini tercih etmez. Bu düşünce benim aklımdan hiç geçmedi.”
Filmde ilk önce ana karakterin çocukluğunu ve ilk tanı alışını görüyoruz. Sonrasında yetişkinliğindeki iş yaşamını, yaşadığı zorlukları ve çocukluğundaki oyunculuk hayalinin peşinden gidip gitmeme ikilemlerini izliyoruz. Filme ana karakterin "hiç spazm girmeyen" iç sesi de eşlik ediyor. Ana karakter Gaby'yi oynayan Trilby Glover'ın muhteşem bir spazmodik disfoni performansı var. Asla taklide kaçmadan hem karakterin sesini hem de duygu durumlarını çok başarılı bir biçimde aktarabiliyor. Kendisiyle yapılmış bir röportaja rastlayamadım, ben olsam rolüne nasıl hazırlandığıyla ilgili çok şey sormak isterdim =)
Film genel olarak spazmodik disfoni komünitesinden çok olumlu tepkiler almış. Shane Hartline’ın da paylaştığı bir Tiktok videosunda spazmodik disfonili bir kadın filmden ne kadar etkilendiğini anlatıyordu ve filmdeki ana karakter için “İç konuşmalarındaki sesinde hiç sorun yoktu. Ben de halen eski sesimi hatırlayabiliyorum” diyordu ağlayarak.
Sesimiz kimliğimizin büyük bir parçası. Peki ya “farklı” bir sesimiz olursa o sesi kimliğimizle nasıl örtüştürürüz? Bu sorunun terapide karşılaştığım pek çok ses bozukluğu yaşayan kişinin zihinlerinin gerisinde döndüğünü kendi deneyimlerimden biliyorum. Sesimiz ister adına hastalık desinler, ister bozukluk desinler bazen sadece farklıdır ve siz sesinizi ne kadar duyurmak isteseniz de toplum yadırgayıcı bakışlarıyla sesinizi kısar. Dil ve konuşma terapistleri olarak rolümüz insanların seslerini toplumdan “cıkcıkcık” almayacak bir “normal”e çekmek değil bazen toplumun cıkcıkcık’layan sesini bastıracak şekilde danışanlarımızı savunmak ve onların hak mücadelelerinde yanlarında durmak da olmalı.
Comments