Covid-19’un hayatımıza ani girişiyle birlikte sosyal ve mesleki yaşantılarımızda büyük bir değişim yaşamak zorunda kaldık. Dünyada uzun zamandır gündemde olan tele-terapi* birden çok daha fazla konuşulur oldu ve dil ve konuşma terapistlerinin gündemine bir göktaşı gibi düştü.
*Tele-terapi: Dil ve konuşma terapisi hizmetlerinin telekominikasyon teknolojileri aracılığıyla sunulmasıdır. Tele-terapide değerlendirme, müdahale ve danışmanlık hizmetleri uzaktan, çevrimiçi ortamda sağlanır.
Öncelikle bizim alanımızda en çok istihdamın olduğu rehabilitasyon merkezleri kapandı. Özelde çalışan dil ve konuşma terapistleri de önceleri vaka azaltma yoluna gitseler de merkezlerini geçici olarak kapatmak durumunda kalanlar oldu. Hastanelerde randevu sayılarının azaltılması, dönüşümlü çalışılmaya başlanmasının terapilerde aksamalara neden olması, bunların yanı sıra hastaların hastaneye gelmek konusunda kendilerini rahat hissetmemesi sonucu değerlendirme ve terapi hizmetleri azaldı. Üniversiteler dördüncü sınıf öğrencilerinin staj kapsamındaki terapilerini iptal etmek durumunda kaldılar. Bu şartlar altında ve açılmanın ne zaman gerçekleşeceğine dair belirsizlik hüküm sürerken değerlendirmelerin ve terapilerin çevrimiçi ortama taşınması gündeme geldi.
Pandeminin başında Dil ve Konuşma Terapistleri Derneği bu konuda hızlı bir aksiyon alarak dil ve konuşma terapistleri için tele-terapi broşürünü yayınladı, sonra da yine derneğin yayınladığı DKYAD’da “COVID-19 Pandemisi Sürecinde Dil ve Konuşma Terapisi Yönetimi: “Şimdi Ne Yapmalıyız?” başlıklı bir makale yayınlandı. Çalışmakta olduğum Anadolu Üniversitesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölümü ise geçtiğimiz Eylül ayında tele-terapi ile ilgili kurum içi bir dizi seminer düzenledi ve dördüncü sınıf öğrencilerinin terapi stajlarının tele-terapi olarak devam etmesi kararını aldı. Sonrasında çevrimiçi ortamda yapılan terapilerin hem handikaplarıyla yüz yüze geldik hem de doğurduğu imkanları kullanarak şartları lehimize çevirmeye çalıştık.
Çevrimiçi ortamda yapılan terapilerde teknolojik ekipman yetersizliği ve internete erişim gibi teknik imkansızlıkların yanı sıra terapist açısından çocukların ilgisini ekran üzerinde tutmak, ailelerle iş birliği kurmak, becerilerin genellemesi için gerekli sosyal ortamı oluşturabilmek gibi zorluklarla da karşılaşıyoruz. Bu noktada terapistlerin yüz yüze terapilerin getirdiği kimi alışkanlıkları kırıp çevrimiçi ortama uyarlayabilmeleri yaratıcı bir süreci, uyum yeteneğini ve esnekliği gerektiriyor. Ancak bu durumla karşı karşıya kalan tek meslek dil ve konuşma terapistliği değil. Pek çok iş kolu uzaktan çalışma modeline geçiş yapmak durumunda kaldı, bunların başında da eğitim sektörü geliyor. Öğretmenler de bizlerle çok benzer sorunlardan muzdarip. Onlar da öğrencilerinin dikkatini canlı tutmak, aileleri sürece katabilmek, sınıf yönetimini çevrimiçi ortama uyarlayabilmek gibi zorluklarla karşı karşıya kaldılar. Kendi alanımızdan başımızı kaldırıp farklı alanlarda ve kurumlarda çalışan eğitmenler olarak birbirimizden öğrenebileceklerimizi keşfedip kullanılan yöntemleri kendi alanlarımıza uyarlamaya ihtiyacımız var.
Peki büyük çoğunluğunun daha öncesinde uzaktan eğitim deneyimi olmayan eğitmenlerden nasıl ilham alabiliriz? Bu sistemin sorunlarını tartışmayı başka uzmanlara bırakarak “Eğitimciler ne gibi ‘iyi örnekler’ ve ‘yaratıcı çözümler’ geliştirdi?” diye sormak ve hem bir dil ve konuşma terapisti hem de bir akademisyen olarak eğitimcilerden öğrenebileceklerime odaklanmak istiyorum.
Uzaktan eğitimde iyi örnekler
Öğretmen Ağı’nda iletişim koordinatörü olarak görev alan Fulden Ergen geçtiğimiz Kasım ayında Youtube’da “Silver Lining for Learning” kanalında konuk oldu. Harvard Üniversitesi, Indiana Üniversitesi gibi Amerika’nın önde gelen üniversitelerinin eğitim fakültelerinde görev alan hocaların moderatör oldukları programda Türkiyedeki öğretmenlerin teknolojiyle sınandıkları bu süreçte geliştirdikleri yaratıcı çözümlerden örnekler verdi. Ben de bu güzel örneklerin bir kısmını bir terapist bakışından ele almak isterim:
Kuklaların etkili kullanımı
Birinci örneğimizde bir öğretmen öğrencileri için kuklalar kullanıyor. Özellikle dil ve sesletim terapilerinden bizim de oldukça aşina olduğumuz kuklalar çocukların dikkatini çekmek için muhteşem bir materyal. Öğrencilerin dikkatini çekmesinin yanı sıra öğretmenin farklı karakterlere geçerken ses tonunu ve konuşma şeklini değiştirmesi, kukla ile sıra alarak konuşması, farklı kuklalara farklı roller ve konuşma biçimleri ataması çocukların hem sohbet becerilerinin gelişimini hem de sosyolinguistik becerilerinin gelişimini destekleyecektir. Bebekler daha aguladıkları dönemden itibaren iletişimde sıra alıp karşıdakinin tepkisini beklemeyi öğrenirler. Üç buçuk-dört yaşlarından itibaren farklı sosyal ortamların farklı konuşma stilleri gerektirdiğini kavrayarak daha nazik veya daha doğrudan konuşabilir; karşılarındaki kişiye göre (örneğin küçük bir bebek olması veya bir yetişkin olmasına göre) konuşmalarını daha basit veya daha karmaşık olacak şekilde ayarlayabilirler (çocuklarda pragmatik ve sosyolinguistik becerilerin gelişimi hakkında daha ayrıntılı bir okuma için bkz. Acar-Ünalgan & Ünsal, basımda)*.
Çocuk Gazetesi
İkinci örnekte ise Türkiyenin dört bir yanındaki öğrencilerin gönderdiklerinden oluşan bir gazete görmekteyiz. Buna benzer olarak işitme engelli çocukların kendi yazdıklarından oluşan bir gazete Anadolu Üniversitesi İşitme Engelli Çocuklar Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde (İÇEM) de yapılmakta. Bu tip gazeteler çocukların semantik bilgilerini ve anlatı becerilerini geliştirmek için başvurulabilecek çok verimli araçlardır. Çocukların zaman içerisindeki bireysel gelişimlerinin takibinde çocuğun portfolyösü işlevi görebilirler. 3-4 yaşından itibaren sözel anlatı becerilerinin, daha sonra da yazılı anlatı becerilerinin desteklenmesinde, semantik dil becerilerinin gelişiminde kullanılabilirler. Belli bir olayın uygun zaman dizgesinde anlatımından tutun, bir kavramın ilişkili olduğu diğer kavramlarla bir arada kullanılarak aradaki semantik bağların güçlendirilmesine pek çok becerinin gelişiminde kullanılabilirler (çocuklarda anlatı becerilerinin gelişimi hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Acar-Ünalgan & Ünsal, basımda).
Uzaktan sosyalleşme aracı olarak canlı yayınlar
Üçüncü örneğimizde ise Teknolojiden Anlamayan Kadın isimli kanalında bir öğretmen öğrencileriyle daha organik bir bağ kurabilmek amacıyla öğrencilerini bir araya getiriyor ve sohbet ediyor. Kekemelik modifikasyonu terapisinin bir parçası olan duyarsızlaştırma çalışmaları doğası gereği sosyal bir ortamı gerektirir. Sosyal ortamda kişinin kekemeliğine dair aşırı artmış duyarlılığının azaltılması hedeflenir. Yüz yüze sosyalleşmenin mümkün olmadığı günümüzde bu tip canlı yayınlar kekemelik terapilerinde duyarsızlaştırma çalışmaları için kullanılabilir.
Tele-terapide iyi örnekler?
Şu anda çalışmakta olduğum Anadolu Üniversitesi DİLKOM’da Eylül ayından beri Konuşma Sesi Bozuklukları, Ses Bozuklukları, Dil Bozuklukları ve Akıcılık Bozuklukları alanlarında bütün terapilerimizi tele-terapi olarak gerçekleştiriyoruz. Bunun yanı sıra süpervizyonlarımızı tele-süpervizyon olarak yapıyoruz. Hocalar olarak hep yüz yüze olarak alıştığımız terapi pratiğimizi çevrimiçi ortama taşımak ve bunu stayer dil ve konuşma terapistlerine aktarmak bizleri zorlamış olsa da geçtiğimiz döneme şöyle bir baktığımda önemli kazanımlarımız olduğunu görüyorum. Süpervizyonlarda öğrencilerimizin gerek çocuklarla gerek yetişkinlerle çalışırken geliştirdikleri inanılmaz yaratıcı çözümler karşısında kendileriyle gurur duyuyorum. Bundan sonrasında da “Bu çok zor” diyerek pes etmek yerine “Bu zorluğu nasıl aşabilirim?” diye soran öğretmenlerden biz terapistlerin ilham alacak çok şey olduğuna inanıyorum. “Tele-terapide iyi örnekler”den bahsederek kendi alanımız açısından kazanımlarımızı paylaşmayı bir başka yazıya bırakıyorum.
*Acar-Ünalgan, S., & Ünsal, E. M. (basımda). Pragmatik Gelişim, E. M. Ünsal & N. S. Saban-Dülger (Ed.) Çocuğun Dil Serüveni içinde (sf. 157-220). Ankara: Nobel Yayınevi
Comentarios